Bala çağa vatanım dep köz yaşın döker
Kartlarımız emenç yayıp dualar eder
Men bu yerde yaşalmadım yaşlığıma toyalmadım
Vatanıma hasret kaldım ey güzel Kırım
Bu dizeler sürgün yıllarından sonra Kırım Türkleri arasında dile gelmiş bir halk türküsünün sözleridir. Bu türküde Kırım Türklerinin ana vatanlarına olan hasreti, çektiği sıkıntıları ve o dönemde yaşadıkları acıların izlerini bulmak mümkündür. Ne hazindir ki Kırım Türklerinin ana vatanları yıllar sonra bir kez daha Rusların işgali altındadır. Eğer Kırım Türklerinin sesine kulak verilmezse yukarıdaki halk türküsüne benzer yeni türkülerin yazılması da hiçte uzak bir ihtimal değildir.
Ukrayna’ya bağlı muhtar bir cumhuriyet olan Kırım’ın parlamentosu, nüfusun % 24’ünü oluşturan Ukraynalıların ve %13’ünü oluşturan Kırım Türklerinin muhalefetine rağmen Rusya’ya bağlanma kararı alması, ilaveten bu konuyla ilgili referandum yapılmasını karara bağlaması, Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov’un yapılan bu referandumu boykot edeceklerini açıklaması,1 Sivastopol’da bulunan Rus birlikleri krizin başladığı andan itibaren kademeli olarak Kırım’ın bütününü işgal etmesi, Kırım Türklerinin ana vatanlarının yaşadığı işgalin sadece yüzeysel anlatımıdır. Rus anakarası ile Kırım yarımadasını birbirine bağlayan köprünün yapımı ise işgal sonrası asimilasyon politikasının görünen yüzüdür. Tüm bu işgali meşru kılmak için çaba gösteren Rusya, Kırım’daki sözde referandumun sonuçlarını kullanarak bu referandumda Kırım’ın Rusya’ya bağlanması yönünde oy kullanan %93’lük kitleyi işgale karşı çıkan ülkelere karşı bir koz olarak kullanmaktadır. Ancak Rusya’nın tüm dünyaya karşı referandum sonuçlarıyla baskı yapması ve bu işgali haklı göstermeye çalışması da Rusların izledikleri iki yüzlü politikanın bir sonucudur. Çünkü aynı Rusya Federasyonu Tataristan’ın 21 Mart 1992’deki referandum sonucu kabul etmemiştir. Bu ülkede yapılan halk oylamasında ‘’Siz Tataristan’ın egemen devlet, uluslararası hukuk birimi, Rusya ve başka cumhuriyetler, devletlerle ilişkilerini eşit şartlarda hukuki anlaşmalar yapan Cumhuriyet olmasını istiyor musunuz?’’ sorusuna evet yada hayır şeklinde yanıt vermeleri istenmiştir. Bu halk oylamasına 2.132.351 kişi katılırken 1.309.056 kişi evet oyunu kullanmış ve halk oylaması Tataristan’ın bağımsızlığı lehinde sonuçlanmıştır.2 21 Mart tarihinde halktan gelen güvenoyuna dayanarak Tataristan kendi anayasasını hazırlamış ve anayasa Tataristan Parlamentosu’nda 6 Kasım 1992 tarihinde kabul edilmiştir. Tataristan anayasanın giriş cümlesinde “Bu anayasa, Tataristan Cumhuriyeti’nin devlet statüsü hakkındaki halk oylaması sonucuna göre kabul ve ilan edilmiştir.” Sözünün yer alması Tataristan’ın referandum sonuçlarına göre bağımsızlık ilan ettiğinin de en güçlü kanıtı olmuştur. Ayrıca anayasanın 1. Maddesinin Tataristan’ın egemen demokratik bir devlet olduğunun altını çizmesi 4.maddesinin de Tataristan’da iki dil: Tatar ve Rus dilleri resmi dil olarak ilan edilmesi de Tataristan’ın bağımsız bir devlet konumuna gelmesinin bir kanıtını oluşturmaktadır. Ancak 15 Şubat 1994 tarihinde Boris Yeltsin ile Tataristan Cumhurbaşkanı Mintimer Şeymiyev arasında “Yetkileri Paylaşma Antlaşması” imzalanmıştır. Bu anlaşma Rusya için bir zaman kazanma politikasıdır. Bu politikanın başarıyla uygulanmasından sonra Rusya 1994 yılında bağımsızlığını ilan eden Çeçenistan’a karşı savaş açarak Tatarlar başta olmak üzere Rus olmayan diğer uluslara gözdağı verip susturması, Rusya’nın yeri geldiğinde referandum sonuçlarını nasıl göz ardı edebileceğinin de bir kanıtıdır. Kırım’da yapılan referandumu kullanan Rusya’nın söz konusu Tataristan olduğunda neden referandum sonuçlarını tanımadığı ise uluslararası siyasette tam bir ikiyüzlülük olarak kabul edilmelidir.
Kırım’daki yaşanabilecek muhtemel sorunları daha iyi anlamak için tarihe başvurmakta yarar vardır. Milattan önce 8. asırdan başlayarak, 13. yüzyıla kadar Türk göçleri ve yerleşimleri sayesinde ebedi bir Türk yurdu olan Kırım’ın 1783’te Rusya tarafından işgal edilmesi bölgede yaşayan Türkler açısından zor günlerin başlangıcı olarak kabul edilmelidir. Rusya’nın bölgeye hakim olmasıyla birlikte sistematik baskılara maruz kalan Kırım Türkleri, bu baskılar ile başlayan ve 100 yıla yayılan dalgalar halinde devam eden göçe zorlanmışlar bu durumun akabinde de ana vatanları terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu tarihte yaşanan göçün büyüklüğü dönemin kaynaklarında şöyle ifade edilmektedir: “Kırım'ın ve Türkiye'nin Müslüman Türk halkları arasındaki ilişkiler 1783'de Rusya'nın Kırım'ı işgalini müteakip yeni özellikler göstermeye başladı.Her şeyden önce, Kırım'dan Türkiye'ye XIX. yüzyıl boyunca ardı arkası kesilmeksizin devam eden göçler öylesine anormal bir tablonun doğmasına yol açtı ki Osmanlı ülkesinin muhtelif bölgelerine yerleştirilmiş olan Kırım Türk muhacirlerinin sayısı Kırım'da kalanların sayısını kat kat aştı. Bu süreç zaman içinde daha da artarak devam etmekteydi. Bu bakımdan, o yıllarda (ve hatta bir ölçüde günümüzde dahi) Türkiye'de herhangi bir akraba ve yakını bulunmayan bir Kırım Türküne rast gelmek adeta imkansız gibiydi.’’3
18 Mayıs 1944 yılında ise Sovyetler Birliği yine bir sürgün hükmü çıkarmış, bu sürgünde öncekilerin aksine bu defa Kırım’da Türk bırakılmamıştır. Sovyet askerleri gecenin bir vakti daha önceden tespit olunan Kırım Türklerinin evlerine zorla girerek insanları uykularından kaldırmış ve 15 dakika içinde bulundukları yerlerin meydanında toplanmalarını söylemişlerdir. Ne olup bittiğini anlamayan ve uykunun vermiş olduğu şaşkınlığı da üzerinden atamayan Kırım Türklerinin yanlarına, kararnamede belirtilenin aksine sadece taşıyabilecekleri eşyalarını almalarına izin verilmiş, birçok yerde buna dahi müsaade edilmemiştir. Evlerinden çıkarılan halk bulundukları yerin meydanlarında, tarlalarda veya uygun görülen başka yerlerde toplanarak yük trenlerine bindirilip insanlık dışı bir uygulamayla vatanlarından sürgün edilmişlerdir. Sürgün sonrasında dağıtılan Kırım Türkleri Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan ve Ural bölgesinde zorunlu iskana tabii tutulmuşlardır. Bugün dahi bu coğrafyalarda 500 bin Kırım Türkü yaşamaya devam etmektedir.4 Tabi tutuldukları zorunlu sürgünden sonra haklarını aramaya devam eden Kırım Türkleri birçok protesto mitingleri düzenleyerek tüm dünyanın dikkatini bu sürgüne çekmeye çalışmıştır. Bu mitinglerin en büyüğü şüphesiz 23 Temmuz 1987 günü Sovyet rejiminin kalbi olarak kabul edilen Kızıl Meydan’da toplanan yüzlerce Kırım Türkünün gerçekleştirdiği mitingdir. Mustafa Cemiloğlu’nun önderliğinde tertip edilen bu gösteri, orada bulunan yabancı basın mensupları tarafından bütün dünyaya aksettirilmiş ve tüm dünya kamuoyu tarafından ilgi ve dikkatle takip edilmiştir. Bu haklı tepkilerin sonucunda geri adım atan Sovyetler Birliği 14 Kasım 1989’da sadece Kırım Türklerinin değil sürgüne tabi tutulan diğer Sovyet vatandaşlarının da yurtlarına geri dönebileceklerini belirten bir deklarasyon yayınlamıştır. Netice olarak, 1944 yılından beri Kırım Türklerinin vatana dönüş uğruna verdiği mücadeleler geç de olsa meyvesini vermiş ve kitleler halinde vatana dönüş başlamıştır. Bunun neticesinde, 1987 yılında Kırım’a yerleşen Kırım Türklerinin sayısı 2300, 1988’de 19.3000 kişi iken, bu sayı 1989’da 28.000’e yükselmiştir. Bugün ise Kırım’da 300 bini aşkın Kırım Türkü yaşamaktadır.5
Bütün bu acı tarihin sahibi olan Kırım Türklerinin vatanlarının Rusya tarafından bir kez daha işgal edilmesi ve bu işgalin yıllardır devam etmesi bölgedeki Türkleri bekleyen birçok sorunları da tekrar ortaya çıkarmaktadır. Rusya’nın işgali başlattığı ilk günlerde dahi Kırım Türklerine zulmetmesi de bu görüşü kanıtlanmaktadır. Rusya’nın Kırım’ı işgaline tepki olarak 3 Mart 2014’te düzenlenen protesto mitinginde 3 çocuk babası Reşat Ametov mitinge katıldığı gerekçesiyle Rus askerleri tarafından işkence edilerek şehit edilmesi de Kırım’da yaşanması muhtemel olayların bir yansıması olarak görülmelidir.3 Mart 2014’te askerlik şubesine gitmek üzere saat 7.30'da Akmescit'teki evinden ayrılan Reşat Ametov’un aynı gün en son Lenin meydanındaki eylemde görüldüğü bilinmektedir. Daha sonra milisler tarafından bilinmeyen bir yere götürüldüğü tahmin edilen Kırım Türkü şehidimizin 15 Mart günü Karasupazar Bölgesi Ortalan Köyünde cansız bedeni bulunmuştur. Şehidimizin işkence gören yüzünü de Kırım Tatar Milli Meclisi Hukuk Bölümü Başkanı Teyfuk Gafarovla birlikte Reşat Ametov'un eşi Zarina Ametova tarafından teşhis edildiği Kırım Türkleri tarafından açıklanmıştır.6
Kırım Türklerine uygulanan bu baskı ve şiddet olayları sistemli bir planın parçasıdır.Aynı 1783 işgalinden sonra uygulanan yıldırma ve yıpratma politikasının, Rusya’nın Kırım’ı işgale başladığı ilk günlerden itibaren tekrar uygulanmaya başlanmasıyla birlikte Kırım Türkleri ana vatanlarından tekrar ayrılmaya başlamıştır. Son olarak Ukrayna'nın Lvov bölgesinden Polonya'ya çıkış yapılan ‘Şegini’ sınır kapısında 17’si çocuk olmak üzere 32 Kırım Türkü Polonya’dan sığınma talebinde bulunduğu Polonya hükümetinin de bu sığınma talebini kabul ederek Kırım Türklerini ülkesine aldığı bilinmektedir. Ayrıca Polonya Sınır Muhafız Birimi Komutanlığı’nın yaptığı açıklamada “ Kırım yarımadasından ayrılmak isteyen çok kişi var. Son günlerde sınır muhafızları Kırım’dan Ukrayna’ya geçen ciddi sayıda insan ve arabaları tespit ettik, bunun arkası gelebilir.” Demektedir. Bu açıklama Kırım Türklerinin ülkelerinden yavaş yavaş ayrılmak zorunda kaldıklarını da bir nevi teyit etmektedir. Ukrayna Sosyal Politika Bakanlığın bildirdiğine göre ise bugün itibariyle 50 bin kişi Kırım’dan gitmek istemektedir İşgal sonrası Kırım’dan mecburi olarak ayrılan kişi sayısının 2015 yılı verilerine göre bini geçtiği Kırımlı yetkililerce tahmin edilmektedir.7 Son yıllarda bölgeden sağlıklı bilgiler alınamamaktadır. Ancak bu rakamın günümüzde katlanarak devam ettiği de bir gerçektir. Bu sayı işgalin başladığı günün yakınlığı ile kıyaslandığında çok büyük bir rakamdır. Elbette ki bu baskı ve yıpratma politikası karşısında Kırım Türklerinin ülkelerini terk etmek zorunda kalması insani bir dramdır. Hiç kimse Kırım Türklerinden böyle bir zorluğa katlanmasını beklememelidir. Bunu beklemek insani duygu ve düşüncelere zıt bir tutumdur. Ancak 1783 işgali sonrasında yaşanan göçlerin ve Sovyet hükümeti döneminde yaşanan büyük sürgünün sonuçları düşünüldüğünde Kırım Türklerinin vatanlarını terk etmemeleri tarihi bir gerekliliktir. Çünkü Rus hükümetinin uyguladığı politikanın bir sonucu olarak, Kırım yarımadasının Rus olmayanlardan temizleme çalışmaları böylelikle hayat bulacak, Kırım Türkleri aynı Ahıska Türkleri gibi kadim yurtlarından uzakta yaşamaya mecbur bırakılmaya çalışılacaklardır. Vatanlarından ayrılan Kırım Türkleri ileriki yıllarda tekrar yurtlarına geri dönmek istediklerindeyse eski sıkıntıları tekrar yaşayacak yine önlerine bin bir türlü engeller çıkarılacaktır. Bu sonuçlar düşünüldüğünde Kırım Türklerini zor bir karar beklemektedir. Kırım’da yaşayan soydaşlarımız ya Rusların şiddet ve baskı politikasına göğüs gererek zor günler geçirecek yada vatanlarını terk etmek durumda kalarak ileriki yıllarda da bir geri dönüş mücadelesine atılmak zorunda kalacaklardır. Rus hükümeti ise Kırımlı Türklerin kararı ne olursa olsun Kırım’da Rus nüfusunu arttırmak için aynı eskiden olduğu gibi yine çalışmalara başlayacak Kırım’ın eski bir Rus toprağı olduğu tezini kendilerince bu yolla ispatlamaya çalışacaktır. İşgalin başladığı ilk günlerde de Rusya Federasyonu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Maksim Topil gazetecilere yaptığı açıklamada Rusya'nın diğer bölgelerinde olduğu gibi Kırım'da da üçüncü çocuk için yardım ödeme programı uygulanması gerektiğini söylemesi de böyle bir projenin olduğunun da en büyük kanıtıdır.8 Bilindiği üzere Rusya Federasyonun 50 bölgesinde böyle bir proje uygulanmakta ve üçüncü çocuk yardım primi olarak ayda 700 ruble yaklaşık 200 dolar bir yardım uygulanmaktadır. Rusya’nın diğer bölgelerine bakıldığında bu yardımdan en çok faydalananlar da yine en çok Slav kökenli halklardır. Kırım Türklerini bekleyen diğer bir başka sorun ise Rusya Federasyonu’nun bu bölgede silah üretimine başlamasıdır. Sivastopol şehrinde bulunan tersanenin, işgalin başladığı günlerden bu yana hızlı bir üretime geçmiş olması ve bölgede bulunan askeri fabrikaların çalışma hızlarının artması Rusya’nın bu bölgede yayılmacı bir politika izlemeye devam edeceğinin de bir başka işaretidir.
Sonuç olarak bakıldığında Kırım Türklerini zor bir süreç beklemektedir. 6 yıldır işgale direnen soydaşlarımızın ne yazık ki kara günleri bitmiş değildir. İlerleyen günlerde Kırım Türklerinin birçok zorluk ve sıkıntı ile karşılaşacakları aşikardır. Vatanlarına dönmek için yarım asırdan fazla mücadele veren Kırım Türkleri bu kez de ülkelerinde yaşanan Rus işgaline karşı mücadele azimlerini kaybetmemeleri gerekmektedir. Sürgünden dönüş mücadelesinde insani değerlere sahip çıkan ve hiçbir şekilde silaha sarılmadan mücadelelerini veren Kırım Tatar Milli Hareketi bu seferde aynı yolu seçmekte kararlıdır. Bu tarz bir mücadelenin başladığının kanıtı da 29 Mart 2014 tarihinde Bahçesaray Kültür Evi’nde gerçekleşen 6. Kırım Tatar Milli Kurultayı’dır. Bu kurultayda karara bağlanan Kırım Türklerinin bağımsız milli muhtariyet kurma kararı Kırım Türklerinin mücadelede ne kadar kararlı olduklarının da bir göstergesidir. Ayrıca yine bu kurultayda Kırım Türkleri, Rusya’nın Kırım’ı Rus olmayan etnik unsurlardan temizleme projesine karşı Kırım Tatarları şeklinde nitelendirilen millet isimlerinin ‘’Kırımlı’’ olarak değiştirilmesini teklif etmeleri ve ayrıca dillerinin de ‘’Kırımca’’ şeklinde adlandırılmalarını istemeleri Kırım’ın geleceği açısından üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bu istekler sonucunda ortaya çıkan adlandırmalar uygulanırsa, Kırım Türklerinin o bölgenin gerçek sahipleri olduğunun gayri milli unsurlar tarafından yeterince anlaşılmasına neden olacağı ve uluslararası literatürde de böyle bir üstünlük kazanılabileceği de bir gerçektir. Soydaşlarımızın işgal altında çeşitli baskılara maruz kaldığı bu zor günlerde onlara her platformda destek olmak bizlerin tarihi görevidir. Kıpçak bozkırlarından, Oğuz yaylalarına kadar eserleri insanlık tarihiyle eş olan kutlu ecdadımız bu tarihi misyonu bizlere yüklemiştir.
Son olarak Herson bölgesinden Rusya’nın çekilmesi ve Bahçesaray yolunun Ukrayna’ya açılması bizlerin tekrar umutlanmasına yol açmıştır. Öncelikle Rus işgalinin son bulması ardından ise Kırım Türklerinin tam bağımsız bir devlet olması bizlerin yegane beklentisidir.
Kaynakça
1-) “Kırım Tatar Milli Meclisi’nden referandumu boykot çağrısı”, http://qha.com.ua/kirim-tatar-milli-meclisi-nden-referandumu-boykot-cagrisi-131122tr.html
2-) Roza Kurban “21 Mart 1992 tarihinde Tataristan’da yapılan referandum ve sonrası” http://www.turkocagi.org.tr/index.php/arsiv/yorumlar/3503-21-mart-1992-tarihinde-tataristanda-yaplan-referandum-ve-sonrası
3-)Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916), TTK Yay.- Ankara,1996, s.177.
4-) Ünsal Aktaş -Kırım Neresi ve Kırım Türkleri Makalesi-21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
5-) Guboglo Çervonnaya, Krımskotatarskoye Natsional’noye Dvijeniye,
Moskva, Rossiyskaya Akademiya Nauk,1992. Cilt 2 sayfa 254
6-) AKMESCİT / SİMFEROPOL (QHA)-Kırım Haber Ajansı- http://qha.com.ua/iskenceyle-oldurulen-resat-ametov-topraga-verildi-131369tr.html
7-) Lvov (QHA) Kırım Haber Ajansı- http://qha.com.ua/32-kirimtatari-polonya-dan-siginma-talebinde-bulundu-131434tr.html
8-) AKMESCİT / SİMFEROPOL- Kırım Haber Ajansı -http://qha.com.ua/kirim-da-rus-nufusu-nasil-artirilacak-131443tr.html
9-)-Feridun M. Emecen, Osmanlı Hanedanına Alternatif Arayışlar Bazı Örnek ve Mülahazalar,İslam Araştırmaları Dergisi,Sayı 6,2011,s.63-76
Kalemine diline saglık Murat başkanım inşallah Turan kurulacak ..